17 Nisan 2009 Cuma

GÜLELİM Mİ


TANRI İZLİYOR
Çocuklar öğle yemeği için Katolik ilkokulunun kafeteryasında sıraya girmişlerdi.
Masanın başında büyük bir elma yığını vardı, rahibe bir not yazıp elma tepsisinin üzerine asmıştı:
'Sadece BİR tane alın. Tanrı izliyor'
Sırada biraz daha ilerleyince, masanın diğer ucunda büyük bir
çukulatalı çörek yığını vardı. Bir çocuk not yazmıştı,
'İstediğiniz kadar alın. Tanrı elmaları gözlüyor!!!'
BİRAZDAN ÖĞRENECEKLER
Bir anaokulu öğretmeni sınıftaki çocuklar resim yaparken, onları seyrediyordu.
Her çocuğun çalışmasına bakmak için sınıfta dolaşıyordu. Gayretli bir şekilde çalışan küçük bir kızın yanında gittiğinde, ona ne çizdiğini sordu.
Kız yanıtladı, 'Tanrıyı çiziyorum'
Öğretmen duraksadı ve sordu, 'Ama hiç kimse Tanrının neye benzediğini bilmiyor'
Kız kafasını kaldırmadan yanıtladı, 'Birazdan öğrenecekler'

12 Nisan 2009 Pazar

Göktepe Fariske


Karaman ili Sarıveliler ilçesine bağlı bir yerleşim yeridir. Coğrafi konum olarak 36-37 kuzey paralelleri ile 32-33 doğu meridyenleri arasındadır. Mersin ili Mut, Gülnar ve Anamur ilçeleri ile Antalya ili Alanya Gazipaşa ilçeleri ve Konya ili Taşkent ilçesi arasında kalmaktadır.

Göktepe tarihi çok eski olan bir yerleşim yeridir. Kasabanın önceki adı Fariske dir. Göktepe adını Kasabanın batısında bulunan 2250 m. Yüksekliğindeki Göktepe’den dolayı, Fariske ve Mençek (Çevre kavak) köylerinin birleşmesiyle belediye olduktan sonra “Göktepe” ismi verilmiştir.

Göktepe’nin çevresinde Çukurbağ, Dumlugöze (Muzvadi), Koçaşlı (Mulumu), Işıklı (Fet) Daran, Günder, Esentepe (Lamos), Uğurlu, Çevrekavak,(Mençek) Civler, Civandere, Ortaköy ve Adiller bulunmaktadır.

Göktepe Kasabası. Konya şehir Merkezine 186 km dir. Ulaşım yolu tamamen asfalttır. İki aracın yan yana geçebileceği ve coğrafi şartlara göre geniş bir yoldur. Bağlı bulunduğu Karaman’a da aynı yoldan ulaşım sağlanmaktadır. Sadece Sarıoğlan kavşağında Karaman ile Konya yolu birbirinden ayrılmaktadır.

Göktepe hiç bir il merkezine yakın değildir. 1988 yılına kadar bağlı olduğu Konya ya 186 km, 1988 yılında il yapılarak Göktepe nin bağlandığı Karamana ise 180 km Mersine uzaklığı 245 km, Antalyaya uzaklığı ise 250 km dir.

Göktepe Göksu vadisinde yer alan şirin bir Anadolu kasabasıdır. Cevizi, üzümü, pekmezi, bandırması, elması, kirazı meşhurdur. Sadece Göktepe değil tüm yöre insanı sıcakkanlı ve misafirperverdir. Kasabaya varınca güler yüzle sizi karşılayıp masasına buyur eden çayla beraber gönülden bir sohbette ikram eder güneşten yüzü yanan bu insanlar.

Çay bahçelerinden lokantasına sarrafından petrol istasyonuna, eczanesi, PTT si, bakkalı, Fırını, manavı, oto tamirhanesi, sağlık ocağı, pastane, düğün salonu, sıcak sulu oteline kadar, her türlü aradığın hizmet tesisleri mevcuttur. Kısacası aradığını bulursun.Yeter ki sevgi dostluk ve muhabbet ara….

11 Nisan 2009 Cumartesi

İKİ KARDEŞ

İKİ KARDEŞ
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış.
Büyüğü Halil. Küçüğü ise İbrahim...
Halil evli, çocuklu. İbrahim ise bekârmış...
Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin...
Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.Bununla geçinip giderlermiş.. .
Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı.İkiye ayırmışlar.
İş kalmış taşımaya.Halil, bir teklif yapmış :
İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.
Peki, abi demiş İbrahim... ve Halil gitmiş çu val getirmeye... .
O gidince,düşünmüş İbrahim:Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine böyle demiş ve Kendi payından bir miktar atmış onunkine...
Az sonra Halil çıkagelmiş.Haydi İbrahim de miş, önce sen doldur da taşı ambara.Peki abi.İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola.
O gidince, Halil düşünür bu defa: Der ki:
Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var.Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.Böyle düşünerek, Kendi payından atar onunkine birkaç kürek.
Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.
Bu, böyle sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler.
Nihayet akşam olur. Karanlık basar.
Görürler ki, bitmiyor buğdaylar.Hatta azalmıyor bile.
Hak teala bu hali çok beğenir.
Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki...
Günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler. Şaşarlar bu işe...
Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları.
Bugün 'Bereket' denilince, bu kardeşler akla gelir.
Bu bereketin adı: halil ibrahim bereketidir.
EVİNİZE VE HAYATINIZA HALİL İBRAHİM BEREKETİ DİLERİM

BUĞULU BABA (SOFU SULTAN)

Buğulu Baba Türbesinin Uzaktan Görünümü

Gerçek adı ve hayatı hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte halkımız arasında kuşaklardır aktarılan söylenceler vardır. Bu söylenceler birbirinden oldukça farklıdır. Yaklaşık 15 yıldır yapmış olduğum derlemeler sonucunda adının Abdullah olduğu tespit edilmiştir. Bu Allah dostu aynı zamanda devrinin âlimlerinden birisidir ve çevrede Sofu Sultan diye bilinmektedir. Silifke sancağında yaşamaktadır.
Daha sonra Silifke mutasarrıfı ile ara çıkan problemden dolayı sıkıntılı bir hayat yaşamaktayken, bir gün askerin birisi “Geceleyin seni ortadan kaldıracaklar acil olarak buralardan ayrılman gerekir.” diye haber getirmesi üzerine gece vakti Silifke’den ayrılır. Ayrılırken kendisine haber getiren askere “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” der. Avşar Yörüklerinin beyine sığınır ve kendisini korumasını ister.
Avşar Beyi kendisini Fariske’ye gönderir ve güven altında yaşama teminatı verir. Köye geldiği zaman köy şimdiki yerinde değildir. Asmaarası, Hüsenyakası, Aşağıköy, Çataltaş ve Kale çevresindedir. Bu arada kendisi hayvancılık yaparak geçimini sağlamaktadır. Kendisi kış mevsiminde kale civarında (Bu günkü Mıhlıca mevkiinde) ilkbaharda Deliktaş ve bulunduğu yerde yazın ise Dede ardıç ve Dede Yanı denilen yerlerde ikamet etmekte, güvenli bir hayat sürmektedir.
Günler günleri kovalarken bir gün Silifke Mutasarrıfı temreğe denen bir cilt hastalığına yakalanır doktorlar bir türlü çare bulamazlar. Birçok sıkıntıdan sonra Sofu Sultanın Silifke’den kaçmasına yardımcı olan asker: “Efendim sizin dermanınızı galiba biliyorum” deyince, Mutasarrıf: “Söyle o zaman nedir bunun ilacı, çaresi” der. Asker: Efendim Sofu Sultan buradan ayrılırken “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” demişti” der.
Silifke Mutasarrıfı Sofu Sultan’ın her yerde aranıp bulunmasını emreder. Aramaya çıkanlar arasında Silifke’den ayrılmasına yardımcı olan askerde vardır. Uzun aramalar sonunda Şimdi türbesinin bulunduğu yerde hayvanları ile meşgulken karşıdan gelen askeri görür, tanır. Daha yanına gelmeden seslenir:
—Neden geldiğinizi biliyorum der. Elindeki asasını yere vurur vurmaz yerden çamur çıkmaya başlar.
—Alın bunu götürün yaralarına sürün hiçbir şeyi kalamayacak der. Gerçektende çamur derman olmuştur yaraya.
Bu olaydan sonra şanı ve İlmi kısa zamanda etrafa yayılınca şimdiki türbesinin yanına medrese yapılır ve burası bir merkez haline gelir. Yerden buğu halinde çamur çıktığı için halk arasında adı Buğulu Baba olarak anılmaya başlanmıştır. Bu ününden sonra yörenin en büyük pazarı burada kurulmaya başlanır. Sadece Günder Köyünden pazara 40 atlının geldiği söylenir pazara. Zamanla burada bir medrese yapılmış fakat bu gün medreseden hiçbir eser ve yıkıntı kalmamıştır.
Köylü arasında Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi dede olarak biline gelir. Dede denilen türbe yaklaşık bir metre yüksekliğinde taş duvar ile çevrili iken son zamanlarda mezarlıkta yapılan çevre düzenlemesi ile Buğulu Baba’nın üstü kapatılarak güzel bir türbe haline getirilmiştir. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar buraya gelerek cilt hastalıklarına dertlerine şifa bulmaktadır.
Bu Allah dostunun ismi iyice araştırılmadan son yıllarda Büğülü Baba olarak tescil ettirilmiştir. Adına Kültür Bakanlığınca da takvime alınan Göktepe Belediyesince organize edilen festivaller düzenlenmektedir. Hem türbenin yapımında hem de festival düzenleyerek Buğulu Baba’yı ölümsüz yapanlara teşekkür ederiz.

Mezarlıktan çıkan şifalı çamur